İddianame/ Çanakkale eki: Dur Hancı
 

Ana sayfaya dön
Gazeteye dön
Ad kutusu
Neden Dur Hancı?
Bilindiği gibi, Çanakkale'nin en önemli özelliklerinden biri buradaki şehitliktir. Birinci
sayımızda, "DDT öldürücü zehirdir" başlıklı yazımızda şöyle demiştik:

"Cumhuriyet, Holywood'un arkası olmayan iki boyutlu film setleri gibi bir görüntüdür. Bu nedenle, bir tek Türkiye'de her adım başı bayrak görülür. Film setinin bir başka görüntüsü Atatürk'tür. Fon müziği de İstiklal Marşı. Bu simgelerin bu kadar abartılmasının ardında yatan, onların temsil ettiği olgunun yokluğudur. Cumhuriyetin kendisi olmadığı için, onu var sanalım diye, onun simgeleri burnumuza sokulur durur."

Sözü geçen film setinin bir başka görüntüsü de Çanakkale şehitliğidir. Yapılan duygu sömürüsüyle şehitlerin bu kez de ruhu şehit edilmektedir. Bu devlet bizi soymakta, ezmekte ve öldürmektedir. Bu şehitler İngiliz ya da Yunan devleti değil de Türk devleti bunları yapsın diye mi öldüler? Çanakkale Boğazı'nın yamacında "dur yolcu" yazar. Ne "dur yolcu"su yaa? Artık sorun yolcuda değil, hancıdadır. Dur hancı! Ekimizin adı da bu nedenle "Dur hancı"dır. 

Biz Çanakkale, Ayvacık, Kocaköy'de oturuyoruz.

Buralarda, başkasının ekili bahçesine ya da zeytinliğine zarar veren hayvanları "tokata almak" denen bir uygulama var. Hayvan rehin alınıp, sahibi belirli bir parayı ödeyene kadar kapalı tutuluyor. Bu sözümona, Çiftçi Mallarının Korunması Hakkında Kanun çerçevesinde yapılıyor. Neden sözümona diyorum? Çünkü herşeyin olduğu gibi, bu uygulamanın da cılkı çıkmıştır. Kanun, iyi mi, kötü mü, buna girmiyorum. Eskiden tartışma kanun iyi mi kötü mü düzeyindeydi. Şimdi artık buna sıra bile gelmiyor. Çünkü, kanunlar işine gelenlerce işine geldiği gibi ve işine geldiği kadar, kötü niyetle ve eksik uygulanıyor, yani düpedüz hukuk dışı olarak kullanılıyor. Yaşadığımız olayların hepsini yazınca ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız.

Atımız ve onun, biri at, biri eşşek iki çocuğu
5 yıl kadar önce, Kocaköy'de birçok at tokata (yani rehin) alındı. Tokata alınan atlardan ikisinin açlık ve susuzluktan öldüğünü duyduktan sonra, kalan bir atı, olmayan paramızdan vererek tokattan aldık. Hayvan hastaydı, paramız yok, veteriner çağıramadığımız için kendimiz araştırdık, öğrendik, veteriner arkadaşlardan telefonla destek de alarak hayvanı kurtardık. Yazları bizim köydeki çoban arkadaşlarla Kazdağları'na yolluyorduk. İki yıl önce at hamile kaldı. En yakın belde olan Gülpınar'da küçücük bir sıpayı tokata almışlar. Tokata bakan kişi, bunu siz alın, yoksa bunu dağa salacağız, bu dağlarda annesiz yapamaz dedi. Onu parasz getirip o zaman doğurmak üzere olan atımızın yanına koyduk. At hem kendi tayına, hem ona süt emzirdi. Böylece iki at bir eşşeğimiz oldu ve bunlar uyumlu bir ekip oluşturdu. 

Biz bunları hep kapalı bir avluda, yani duvarla çevrili bir bahçede tuttuk. Yemle besliyorduk, otlatıp getiriyorduk. 2011 ilkbaharında bir gün otlatırken kaçtılar. Kocaköy'lüler, almayın, bizim atların hepsi doğada yayılmış durumda, bizimkiler hep orada durur, onlar bizimkilerin yanına gitmiştir diye ısrar edince almadık. Arada gidip baktık, görenlerden haber aldık, şu aralar da gidip getirecektik.

Ayın 2'sinde bir kişinin, bizim evin karşı yamacından kalabalık bir grup atı, diğer ucu Akliman'a çıkan vadiye doğru götürdüğünü gördük. Uzak olduğu için ne atları, ne kişiyi seçemedik. Bir köylünün atlarını çift sürmeye götürdüğünü sandık. Derken ayın dördünde bir telefon geldi. Bizim atlar ve eşşek, Babakale'de tokata alınmış.

Neredeyse bizi de tokata alacaklardı
Babakale'ye gittik. Giderken atları koydukarı yeri gördük. Baz istasyonunun dibinde küçücük bir çitli alana sokmuşlar 15 kadar hayvanı, 3 litreden fazla su almayacak bir kap var, başka da su yok. Orada bizim köyden birini gördük. O da yıllardır atlarını serbest bırakanlardan. 60 lira verip atını ve tayını tokattan almış. Dedi, atlar Akliman'da bulunmuş, çobanlar atları götürüp bırakmışlardır, bu atların kendi başlarına Akliman'a gitmeleri olanaksız. Gerçekten de bizim köyün atlarının dolaştıkları yer askeriyenin Bakacak radarıyla köyün arasında kalan geniş, ıssız köy arazisidir. Burada göletler ve bol miktarda yeşillik vardır. Biz 7 yıldır köydeyiz, daha bir kere de bu atların Akliman'a gittikleri görülmemiş, duyulmamıştır. Gitmeleri için, su ve yiyecek aramak gibi tek bir neden yoktur. Ayrıca, bizim köyün atlarıyla Babakale atları karışık olarak tokata alınmış. Bu da pek raslandık bir olay değildir. Bunlar iki ayrı grup at... Coğrafyaları farklı. Hep ayrı otlayan hayvanlar neden birden biraraya gelsinler ki? Belli ki  biraraya getirilmişlerdi.  

Babakale muhtarını bulduk. Daha bizi görünce adamın nevri döndü. Dedim, bizim atların Akliman'a gitmeleri olanaksız, zaten biz bir kişinin koca bir at sürüsünü Akliman yönüne götürdüğünü gördük. Önce dedi Köy Kanunu'nu bilmiyorsunuz. Yoo biliyoruz dedim. Sonra durduk yere köpürdü ve sizi Kocaköy'de bile barındırmam, siktir git vb dedi. Üzerime yürüdü, "kadın olmasan" diye bağırarak vurmaktan vazgeçti. Yanımda eşim olduğu ve kadın olduğum için paçayı kurtardım. Adamın önceden de böyle birkaç olayı varmış. Balıkçıyı tokatlamış. Başka birini tartaklamış. Muhtar olduğu için kimse ses etmiyor, ama muhtarlığı bitince başına ne gelir bilemem. Ben sosyal demokratım diye yırtınıyordu. Sizi şikayet edeceğim dedim, ben kimseden korkmam, git ne yaparsan yap vb dedi. Jandarma'ya gidip şikayetçi oldum. Orada çok insan vardı ama onların benden yana şahitlik yapmalarından, yani yalnızca olanı söylemelerinden ve çoktan atalete gömülmüş olan adaletten bir umudum yok. Bir tek, muhtar sözlerinin arkasında duracak mı, bunu çok merak ediyorum. Durmazsa, en azından kendisi bal gibi de korkak olduğunu anlayacaktır. Bu, bana hakaret konusunda ona yeter. Ama iş yalnızca bana hakaretle bitmiyor. Hatta o önemli bile değil!

At sürüsünün Babakale'ye götürülmesi tezgah
Atlarımızı ve eşşeğimizi tokattan alacak paramız yoktu. Tam bu sırada yakın bir arkadaşımız bize para yollayacağını söyledi. O parayı bekledik. Beklerken, bir yandan atları satmasınlar diye Kaymakamlık'a telefon ettim ve Yazı İşleri Müdürü'ne, biz para bekliyoruz, gelince alacağız hayvanlarımızı, sizin muhtarınızla muhatap olmak olanaksız, bu nedenle siz telefon edip söyleyin dedim. Olur söylerim dedi. Ayın 7'siydi. Öte yandan, bizim gördüğümüz atlar konusunda bir araştırma yaptık. Bizim köyden komando lakaplı kişi, bir grup atı Akliman'dan Kocaköy meydanı istikametinde götürmüş. Bizim köydeki tek at hareketi bu. Oysa bizim çok daha uzaktan gördüğümüz at sürüsü ters istikamette götürülüyordu. Sözünü ettiğim komando lakaplı kişi, kendi anılarını anlatırken, şunu da anlatır. Bizim köyün eski muhtarı köy parasız kalınca, ona, git biraz at topla dermiş, o da toplar 50-100 lira bahşiş alırmış. İşte tokat yerinde açlıktan ve susuzluktan ölen atlar bu biçimde toplanan atlardanmış. Tabii biz bunu sonradan öğrendik.

Bu arada, bizim hayvanları Bayram Kaya adlı Babakaleli bir çobanın götürdüğü, hem hayvanların ayak izleri sürülerek, hem de bizim köyden birinin kendisiyle konuşmasında kendi kabulüyle tesbit edildi. Çoban, Kocaköy'den alıp götürdüğü hayvanların, kendisinin, Babakale sınırları içinde kalan otlağına girdiğini ileri sürmüş! O zaman otlağında yakalasaydı. Taa buradan hayvanları neden götürüyor? Artık belli olmuştu ki, bu, tam komando lakaplı kişinin anlattığı anı gibi bir olaydı! Yani tezgahtı! Babakale Muhtarı'nın bizi görünce nevrinin dönmesinin nedeni de baltayı taşa vurduğunu anlamasıydı.

Bir yandan bütün gelişmeleri Jandarma'ya bildirirken, Ayvacık Kaymakamı'na iki kere, her ikisi de cevapsız kalan iki dilekçe yazarken, öte yandan oturup ilgili tüm kanunları çalışmaya başladım. Köy Kanunu (ilk taşındığımızda okumuştum ama bu kez satır satır spesifik olarak okudum), Çiftçi Mallarının Korunması Hakkında Kanun, Hayvan Sağlığı ve Zabıtası Yönetmeliği, Ceza Kanunu'nun ilgili bazı maddeleri... İşin hukuki daha doğrusu guguki çerçevesini (çünkü hukuk devleti değil guguk devleti vardır) başka bir yazıda ayrıca ele alacağım.

İşin içinden at ve eşşek eti kaçakçılığı çıkıyor
Evde kanunları çalışırken, 9 Ocak akşamüstü yeni bir gelişme daha oldu. Hiç tanımadığımız biri, eşimin bir tanıdığına, beni onlara götür demiş. Tanıdık ile tanımadık geldiler. Adam bana şu bilgiyi verdi: "Babakale'deki atları Bayramiç'ten Metin Ateş adında biri alacak. Bu adam at eti satmaktan yakalandı. Sizi uyarmak istedim. Uyarının kaynağını söylemeyin." Ben de kendisine söylemem dedim. Adam bizim atlardan birini satın almak istediğini, çok iyi bakacağını söyledi ama o konu bağlanmadan gitti. Verdiği bilgiyi önce internette bir araştırdım. Ayrı bir kutuda verdiğim haber ile karşılaştım. (Okumak için lütfen ikinci sayfaya bakın) Orada Bayramiç'ten MA adında birinden söz ediliyordu. Adamın dediği, en azından olasılık olarak doğrulanıyordu. Bunun üzerine bu bilgiyi Jandarma'ya ilettim. İstanbul Avcılar'dan da İbrahim Çınar adlı biri varmış işin içinde.

Bütün bunlar ayın 9'unda, akşamüstü oluyordu. Ertesi gün atlar satılacaktı, benim amacım, bizim atları ve eşşeği kurtarmak, diğerlerinin de onları kesecek olan at eti kaçakçılarına gitmesini önlemekti. Önce Babakale'den bir azaya telefon edip, hayvanlarımızı alacağız, sakın satmayın dedim. Bana acele edin, yarın hayvanları almak için Tekirdağ'dan geliyorlar, satılacak hayvanlar dedi. Belli ki Kaymakamlık Yazı İşleri Müdürü onlara telefon edip haber vermemişti!

Kanunları çalıştıkça şu ortaya çıktı ki, Babakale Muhtarlığı, kanunen 15 gün dolmadan bu atları satamazdı. Oysa bu atlar tokata alınalı daha bir hafta kadar olmuştu. Bu kez asıl olarak satışı durdurmaya yoğunlaştım. Onun kazandıracağı zamanda birçok şey yapılabilirdi. Ayrıca alıcılar, bir ilçeden bir başka ilçeye çok sayıda hayvan taşımak için veteriner sağlık raporu olmadan yola çıkamazlardı. Tüm kanunların ilgili bölümlerinden ve ilgili gazete haberlerinden bir dosya hazırlayıp, sabah ilk iş Jandarma'ya götürdüm. Konuyu İlçe Tarım Müdürlüğü'nden de doğrulayan Jandarma, Babakale İhtiyar Heyeti azalarından birine telefon açarak, atları satmayın, yoksa kanunsuz bir iş yapmış olursunuz dedi. Ben de, bir gece önce telefon edip konuştuğum azaya yeniden telefon edip, hayvanları 15 günden önce satamayacaklarını ve veteriner sağlık raporu olmadan ilçeden ilçeye nakil yaptıramayacaklarını söyledim ve bunun onlar suç işlemeden iyi niyetli bir uyarı olduğunu ekledim. Bakmakta zorlanıyoruz, su ve ot taşımak zor oluyor, hayvanların bulunduğu yer poyraza açık vb dedi ve biz kanunları biliyoruz diye de ukalalık etti. 

Bizimkileri kurtardık, ötekiler ne yazık ki at eti çetesine verildi
Eşim köyden bir çobanla birlikte ayın 10'unda atlarımızı ve eşşeğimizi almaya gitti. Bizim köyden öğrendiğimiz, hayvan başına 50 lira kadar isteneceğiydi. Ama eşim gidince, muhtar köyde yok diye orada bulunan azalar, kendisinden hayvan başına günlüğü 50 lira, yani 450 lira (burada şu nokta çok önemli ki, günlüğü 50'den 9 gün 450 ediyor, bu olayın tokatın 9.günü olduğu doğrulanıyor) yani toplam 1350 lira istiyorlar. Eşim de kızıyor ve "benim 200 liram var, onun da 50'sini yanımda yardımcı olan arkadaşa verecektim ama alın hepsini size vereyim, ben havanlarımı alıp gideceğim" diyor. Hayvanları vermek zorunda kalıyorlar. Eşim makbuz istiyor, makbuz da vermiyorlar. Her neyse, böylece bizimkileri kurtarmış oluyoruz. Ama ya ötekiler?

Ertesi gün onları sormak için Babakale'deki azayı aradım. Telefonumu açmadı. Jandarma'yı arayıp, aza telefonumu açmıyor, bir arayıp sorar mısınız dedim. Jandarma'ya, herkes atını aldı, yalnızca üç at kaldı, onlar duruyor demişler. Bir gün önce 10-12 at varken birden herkesin atını büyük paralar vererek alması şaşırtıcıydı. Ayrıca benim telefonumu açmamaları da kuşkulandırıcıydı. Jandarma'yı tekrar arayıp bunların yalan söylediklerini, Babakale'den gerçeği öğreneceğimi söyledim. Öğrendiğim gerçek tüyler ürperticidir. Bugün, Babakale'de hayvan alıcıları varmış, yalnızca tokattaki atları, yani tokata alınmanın en fazla  10. gününde orada bulunanları değil, Babakale'de başkalarının da atlarını satın almışlar. Bilgiyi Jandarma'ya da aktardım.

Yani Babakale Muhtarlığı, aza önceden uyarıldığı halde, kanunu bile bile çiğnedi, atları kanunda öngörülenden önce sattı. Atların kanunen gerekli taşımacılık belgelerini es geçti. Jandarma'ya da düpedüz yalan söyledi. Bunu Gülpınar Jandarma'ya bildirdiğim gibi, bir vatandaştan aldığım ihbar doğrultusunda Bayramiç Jandarma'yı ve Emniyet'i aradım. Orası polis bölgesi olduğu için Emniyet daha çok bilgi verdi. Söylenenler içler acısıydı. Bu at hırsızlarının 15 at aldıklarını biliyorlarmış, adamları izliyorlarmış ama bunları bir türlü suç üstü yakalayamıyorlarmış çünkü bu adamlar şöyle bir yol tutuyorlarmış: Dolaşıp atları alıyorlarmış, yolda yakalanmasınlar diye ıssız bir yere gidip, orada kesip, et olarak daha az yer tutar bir biçimde Trakya'ya taşıyorlarmış. Trakya ile Bayramiç ortak çalışıyorlarmış. Kamyonda çok sayıda at olsa trafik durduracağı için yük görünümünde etle gidiyorlarmış. Trakya'da ordu birliklerine bile at eti yedirildiği konusunda bir haber,  Jandarma'ya verdiğim dosyanın da içindeydi, bu sayfalarda da yayınladım (Okumak için lütfen
ikinci sayfaya bakın). Daha da bilgi alacağım ama korkarım ki olan oldu ve bu atların canı çoktan alındı. 

Devleti at eti çetesiyle ortak olmakla suçluyorum
Şimdi filmi yeniden başa alalım. Olay baştan sona mafya devlet uygulamasına örnek oluşturuyor.

Tokat denen rehin alma müessesesi artık sizin hayvanlarınız birinin malına zarar verdiği için işlemiyor. Atlarınız çalınıp, başkasının malına zarar verdi yalanıyla sizden para sızdırılıyor! Hatta belki de, önce at eti kaçakçılarından sipariş alınıp atlarınız öyle çalınıyor! Öyle ya, Babakale'de tokata alınan atlar için Tekirdağ'dan alıcı nasıl bulunuyor? Neden at eti kaçakçılarının yoğunlaştığı bir yer olarak Trakya? Oysa buralarda gelenek, bu atların komşu köylerde ihtiyacı olanlara satılmasıdır. Dolayısıyla artık kanun yalnızca kötü niyetle, eksik, gereksiz ve çarpık kullanılıyor. Mafya devlet uygulamalarına hizmet ediyor. Babakale Muhtarı, herhalde aynen bizim eski muhtar gibi, köyden Bayram Kaya adlı gariban çobana biraz at topla dedi ve para vaadetti. Hayvanlar zararsız bir yerde otlarken çoban alıp götürdü hayvanları. Biz götürürken gördük ama çok uzaktan gördüğümüz için birisi atlarla çift sürmeye gidiyor sandık. Yani hayvanlar düpedüz çalındı. Soru şu, acaba kaçak at eti satan çeteden önce sipariş alınıp öyle mi çalındı?

Kaymakam'a iki dilekçe ile başvurdum. Tık yok. Onun suskunluğu, atlarımızın çalınmasının, Babakale Muhtarlığı'nın ayan beyan işlediği suçların ve çalınmış atları kaçak at eti çetesine satarak para kazanmasının örtüsü oldu. Kaçak at eti hikayesini artık ona yazmaya gerek bile görmedim. Zaten Kaymakamlık'ın websitesinde iletişim için resmi bir e-posta adresi yoktur. Yazı İşleri Müdürü, bir adres verdi, postalar geri geliyor. Sonra kendi özel posta adresine yolladım dilekçeleri. Yazdığım dilekçeleri  de bu sayfada, yanda okuyabilirsiniz.

Babakale Muhtarlığı'nı,
-hayvan hırsızlığını, yani Ceza Kanunu'nun 142. maddesinin 2. bendinin g) fıkrası gereği 7 yıla kadar hapis cezası olan bir suçu, azmettirmekle,
-kaçak at eti satan çeteye hayvan tedarik etmekle, 
-Çiftçi Mallarının Korunması Hakkında Kanun'u bilerek ve planlı bir biçimde çiğnemekle,
-Hayvan Sağlığı ve Zabıtası Yönetmeliği'ni bilerek ve planlı bir biçimde es geçmekle,
-Jandarma'ya yalan söylemekle
suçluyorum.


Ayvacık Kaymakamlık'ını da en azından, üç maymunu oynayarak bütün bunlara siper olmakla suçluyorum. Tabii, eğer devletin parası yok, siz köy olarak paranızı bir türlü çıkarın gibi bir akıl vermediyse ya da para bulma yolunu muhtarla birlikte planlamadıysa! Muhtar'ın ben kimseden korkmam demesi sırtını doğrudan Kaymakam'a mı dayıyor sorusunu ister istemez akla getiriyor. Öyle ise daha fazlasıyla suçluyorum.

Bütün bunlar gösteriyor ki, devlet, doğrudan dolaylı çeşitli dalaverelerle, görmezlikten gelmelerle, kaçak at ve eşşek eti ticaretinin içinde ve yanındadır. İnsan katliamına çoktan başlamıştır da, yakında insan eti ticaretine de girerse hiç şaşırmayın!

















Kaymakamlığa ilk dilekçe:

Ayvacık Kaymakamlığı'na,
                                                           4 Ocak 2011
Kaymakam bey,

Konu: Babakale Muhtarı'nın küfür ve tehditleri, ayrıca hayvanlara kötü muamelesi

Biz Kocaköy'de oturuyoruz ve fiilen bir barınak işletiyoruz. Muhtaç durumda olan hayvanları gücümüz yettiğince kurtarıp bakmaya çalışıyoruz. Bu çerçevede, 5 yıl kadar önce, Kocaköy'de tokata (yani rehin) alınan atlardan ikisi açlık ve susuzluktan öldükten sonra kalan bir atı para vererek tokattan aldık. Yazları bizim köydeki çoban arkadaşlarla Kazdağları'na yolluyorduk. At hamile kaldı. Gülpınar'da tokata küçücük bir sıpayı almışlar. Tokata bakan kişi, bunu siz alın, bu dağlarda annesiz yapamaz dedi. Küçücük sıpa, gerçekten de yapamazdı. Onu getirip o zaman doğurmak üzere olan atımızın yanına koyduk. At hem kendi tayına, hem ona süt emzirdi. Böylece iki at bir eşşeğimiz oldu.

Biz bunları yıllarca kapalı avluda tuttuk. Otlatıp getiriyorduk. Bir gün otlatırken kaçtılar. Kocaköylüler, almayın, bizim atların hepsi doğada yayılmış durumdalar, bizimkiler hep öyle durur, diye ısrar edince almadık. Arada gidip baktık, görenlerden haber aldık, şu aralar da gidip getirecektik.

Ayın 2'sinde bir kişinin, bizim evin karşı yamacından kalabalık bir grup atı, diğer ucu Akliman'a çıkan  vadiye doğru götürdüğünü gördük. Uzak olduğu için ne atları, ne kişiyi seçemedik. Bir köylünün atlarını çift sürmeye götürdüğünü sandık. Derken bugün bir telefon geldi. Bizim atlar ve eşşek, Babakale'de tokata alınmış.

Babakale'ye gittik. Giderken atları koydukarı yeri gördük. Baz istasyonunun dibinde küçücük bir çitli alana sokmuşlar hayvanları, 3 litreden fazla su almayacak bir kap var, başka da su yok. Orada bizim köyden birini gördük. O da yıllardır atlarını serbest bırakanlardan. 60 lira verip almış hayvanını. Dedi, atlar Akliman'da bulunmuşlar, çobanlar atları götürüp bırakmışlardır, bu atların kendi başlarına Akliman'a gitmeleri olanaksız. Gerçekten de bizim köyün atlarının dolaştıkları yer Bakacak radarıyla köyün arasında kalan köy arazisidir. Burada göletler ve bol miktarda ot ve yeşillik vardır. Biz 7 yıldır köydeyiz, daha bir kere de bu atların Akliman'a gittikleri görülmemiş, duyulmamıştır. Gitmeleri için, su ve yiyecek aramak gibi tek bir neden de yoktur.

Babakale muhtarını bulduk. Dedim, bizim atların Akliman'a gitmeleri olanaksız, zaten biz bir kişinin koca bir at sürüsünü Akliman yönüne götürdüğünü gördük. Önce dedi köy kanunlarını bilmiyorsunuz. Yoo biliyoruz dedim. Sonra köpürdü ve sizi Kocaköy'de bile barındırmam, siktir git vb dedi. Üzerime yürüdü, "kadın olmasan" diye bağırarak vurmaktan vazgeçti. Ben sosyal demokratım diye bağırıyordu. Sizi şikayet edeceğim dedim, ben kimseden korkmam, git ne yaparsan yap vb dedi. Jandarma'ya gidip davacı oldum. Orada çok insan vardı ama benden yana şahitlik yapmalarını beklemiyorum. Adaletten de bir umudum yok. Yalnızca sözlerinin arkasında duracak mı, bunu çok merak ediyorum. Durmazsa, en azından kendisi bal gibi de korkak olduğunu anlayacaktır. O ona yeter.

Kaymakam bey, bu durumda sizin makamınızla üç tür sorunumuz var.

1.Bu bölgede kaymakamlar muhtarlarına beğenmediklerini o yörede barındırmamak gibi bir yetki mi veriyorlar? Bu ikinci olay. İlki bizim köyün muhtarı Ahmet Öztürk'tü. Sizi köyden jandarma zoruyla attırırım dedi ve mahkemelik olduk. O MHP'liydi. Şimdi Babakale muhtarı, yumruğunu sallayarak sosyal demokratım diye bağırıp duruyor ama aynı tehdidi yapıyor. Ortak noktaları muhtar olmaları ve beğenmediklerini barındırmama tehdidinde bulunmaları. Bu durumda bir yetki mercii olsa gerek. Muhtar Aziz kim ki beni Kocaköy'de barındırmayacak? Muhtarlar mafya mıdır? Böyle mafya dili konuştuğuna göre, "köy parasız kaldı şu atları getirin de biraz tokat parası toplayalım" da demiş olamaz mı? Bal gibi olur. Yani birinci maddenin özeti, bu yörede, muhtarların tehditleri olmadan barınma hakkımı istiyorum.
2.Ben iki atımı ve bir eşşeğimi tokat parası vermeden alacağım. Hem, param yok, ihtiyaç kredileriyle yaşam sürdürmeye çalışıyoruz. Hem onların kendi başlarına gidip birinin malına zarar verdiklerini hiç sanmıyorum. 7 yıldır olmayan bir olay, hem de biz atların götürüldüğünü gördükten sonra birdenbire oluveriyor! Hem ben ticaret yapmıyorum, tam tersine yok canımla barınak işletmeye çalışıyorum. Hem bu atlar da muhtarların acımasızlığı yüzünden benim üzerime kaldı. Hem de Babakale limanı yapılırken Çanakkale valiliği verdiği ÇED'e gerek yok raporuyla benim evimi çatlattı ve bir kuruş da hasar ödemedi. Demek mala hasar verince para ödenmiyormuş! Zaten sırf canlarını kurtarmak için para vererek aldığım hayvanlara bir daha tokat parası veremem. İkincinin özeti, hayvanlarımı geri istiyorum.
3.Babakale'de yıllardır hayvan konusunda vahşet yaşıyoruz. Orada kedi bakan bir bayan var, ona etmediklerini bırakmadılar. Sizden sanırım iki önceki kaymakam, kediler etrafa pisliyor diye kadına 2 milyar para cezası yazdı. Yolların keçi, inek vb pisliğiyle dolu olduğu bir köyde bu fıkra da yaşandı. Sonra Çanakkale Çevre ve Orman, aşırı derecede mantıksız olan bu işi bozmak zorunda kaldı. Koyunlara zarar verdi diye küçücük finoyu bile zehirlediler. 4 köpek ve 8 kedi zehirlendi. Bir köpeği kurtardık. Bende yer olmadığı için köpeğe bir hafta Gülpınar Jandarma baktı ve bu köpeğin koyunlara zarar vereceğinin söylenmesi karşısında şaşırdı kaldı. Yukarıda askeriyenin baktığı beş köpek vardı. Bunlar askeriyenin izniyle (?????) çobanlar tarafından vuruldular. Şimdi de atlar, baz istasyonunun dibinde, susuz tutuluyorlar. Para getiren hayvan, para için korunuyor. Kimsenin canı düşündüğü yok. Üçüncü maddenin özeti eğer hala geçerliyse anayasadaki vicdan özgürlüğümü istiyorum.
Saygılarımla..
Merih Kudsal
Kocaköy

Kaymakamlığa ikinci dilekçe:

Ayvacık Kaymakamlığı'na,
                                                         9.1.2012
Kaymakam bey,

Konu: Babakale muhtarı ve hayvanlarımız (2)

Bu size ikinci dilekçemdir.
1.Bizim hayvanları Bayram Kaya adlı Babakaleli bir çobanın götürdüğü, hem hayvanların ayak izleri sürülerek, hem de bizim köyden atı tokata alınan birinin kendisiyle konuşmasında kendi kabulüyle tesbit edilmiştir. İşe bakın, hem hayvanlar bulundukları yerden alınıp götürülüyorlar, hem de bizden para cezası isteniyor! Çoban, Kocaköy'den alıp götürdüğü hayvanların, kendisinin, Babakale sınırları içinde kalan otlağına girdiğini ileri sürmüş! O zaman otlağında yakalasaydı. Taa buradan hayvanları neden götürüyor?
2.Bizim gördüğümüz atlar konusunda da bir araştırma yaptık. Bizim köyden komando lakaplı kişi, bir grup atı Akliman'dan Kocaköy meydanı istikametinde götürmüş. Bizim köydeki tek at hareketi bu. Oysa bizim uzaktan gördüğümüz atlar ters istikamette götürülüyorlardı. Sözünü ettiğim komando lakaplı kişi, kendi anılarını anlatırken, şunu da anlatır. Bizim köyün eski muhtarı köy parasız kalınca, ona, git biraz at topla dermiş, o da toplar 50-100 milyon komisyon alırmış. İşte bu biçimde toplanan atlardan ikisi tokat yerinde açlıktan ve susuzluktan öldü. Bizim atı kurtarmak için 150 milyon lira vererek biz aldık. Hayvan hastaydı, veteriner çağıracak paramız olmadığı için, kendimiz araştırdık, sorduk soruşturduk, uğraştık ve iyi ettik.
3.Bu yazılanlar ışığında şunu iddia ediyorum ki, Babakaleli çobanın otlağı da işin hikayesidir. Kilometrelerce ötedeki otlağına giren hayvanlar, otlakta yakalanırlar. Kocaköy'den götürülmezler. Kaldı ki bu hayvanların bulundukları yerde yeterince ot ve su olduğuna göre, hayvanların taa Babakale'ye otlamaya gitmeleri de son derece gariptir. Herhalde Babakale muhtarlığının paraya ihtiyacı vardı. Zira zarar bahanesiyle alınacak para da zarara uğrayanlara verilmeyecek. Zaten ortada zarara uğrayan bir biz para verenler, bir de Hayvan Kanunu'na aykırı koşullarda tutulan hayvanlar var.
4.İstenen para cezasının dayanağı olarak, şu sıralar değiştirilme hazırlığı yapılan Köy Kanunu gösteriliyor. Babakale muhtarınızın ilk sözü, siz Köy Kanunu'nu bilmiyorsunuz demek olmuştu. Ben de bildiğimizi söylemiştim. Biz köye taşınır taşınmaz okuduğum ve çok şaşırdığım Köy Kanunu, en az %80'i uygulanmayan, muhtarların içinde yazılanlardan haberi olmayan ve günümüz koşullarında uygulanması olanaksız olan bir kanundur. Siyasal'ı bitirmişsiniz, Amerika'da doktora yapmışsınız. Herhalde siz de biliyorsunuzdur ki, bir kanun tümüyle ve herkese eşit olarak uygulanır. Devletin işine gelen bazı maddeleri uygulanıp diğerleri uygulanmazsa, buna hukuk denmez. Demiyorum zaten. Kitabımda da yazdığım ve gülünçtür ki, sizin bakanlığınızın da yazdıklarımı fikir özgürlüğü(!) çerçevesinde bulduğu gibi, guguk diyorum.

5.Hayvanları almak için lanet parayı arkadaşımdan istedim, bugün yani, Pazartesi günü parayı, Salı günü de hayvanlarımı alacağım. Parayı gukuken ödeyeceğim. Bir kere, eğer hayvanlarım açlık ve susuzluk yüzünden zarar görmüşlerse, zabıt tutturup davacı olacağımı bilmenizi isterim. İkincisi, muhtarınızın para karşılığında resmi makbuz vermesini istiyorum. Üçüncüsü de, bütün bunları, üzerime yürümüş, küfür ve tehdit etmiş olan  muhtarınızla insan gibi konuşarak halledemeyecim için yanıma Jandarma verilmesini talep ediyorum. Daha önce de birkaç kişiyi sille tokat döven ve sırf muhtar olduğu için vatandaşın cevap vermediği muhtarınızın vukuatlarını saymıyorum bile...
Merih Kudsal
Kocaköy
Devlet kaçak at ve eşşek eti ticaretinde...
Yakında insan eti ticaretine de girerse hiç şaşırmayın!
Özel sayı Ocak 2012
TEPKİNİZİ GÖSTERMEK İSTERSENİZ:

BABAKALE MUHTARLIĞI 
                                  0532 201 59 41
BENİM MUHATAP OLDUĞUM AZA             0543 788 53 45

AYVACIK KAYMAKAMLIĞI                          0286 712 1207
KAYMAKAMLIK YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜNÜN
KİŞİSEL E-POSTA ADRESİ muharremkaya_5@hotmail.com
Ana sayfaya gitmek için tıklayın
İkinci sayfaya gitmek için tıklayın