“Birincisi, Barış (yayınevinde çalışan arkadaşımız) bizden habersiz Genel Ajans adına CD yazıcısı almış, Bekirler de üç kişi evine baskın yapmışlar. Ben duyunca üç kişiyi çağırdım, bir daha bu tür yöntemlerini dergi ve yaınevine bulaştırmamalarını, bizim işimize karışmamalarını, yaptıklarının çok yanlış ve çirkin olduğunu söyledim. Yayınevini koruyoruz dediler. Dedim korumayın ama zaten o nedenle yaptığınızı da sanmıyorum. Gerçekten altından bir sürü çıkar çıktı. Bekir bir bilgisayar firmasında çalışan bir kızla birlikte bazı para işleri çeviriyormuş. Barış parayı ödemezse o kızın başı yanıp, Bekir’in de işleri bozulacakmış. Neyse ben Barış’a parayı ödettim.

“İkincisi, Bekirlerin çocuklar bizim evde hasar veriyorlar ve ana baba sırıtıyorlardı. Birkaç kere sabır gösterdikten sonra üçüncüde patladım, dedim işin parasal yanı önemli değil, özür dilemek falan yok mu. Ben çocuklarımı ezdirmem dedi. Yanlış yapınca özür dilemek ezilmek değildir diye epey tartıştım. Konunun irkiltici boyutu felsefi boyutudur.

“Üçüncüsü, ve en önemlisi Bekir, mali polisle işbirliği içinde, A ve B’ye öyle pislikler yapmış ki olanları dinleyince ben fiziksel olarak kusmaya başladım. Adam satılmayan bozuk CD’leri A’ya yardım diye ve daha pahalı fiyattan veriyor, sonra polis gelip onlara el koyuyor ama A yine de parasını ödüyor. Bekir’in tezgahına dokunulmuyor. Uzun ve iğrenç bir hikaye.

“Dördüncüsü Ankara’daki toplantıdan Ali Eriş bana kızgınmış. Bekir söyledi. Ben de dedim elimden gelen bir şey yok, dediğimi kendi istediği yönde anlıyor, öyle olmadığını vurguladım, yine öyle anlıyor. Derken iki delikanlıdan bir haber aldık ki Bekir ve avanesinden, Meriç ile Ali Eriş iki ayrı kanat vb. garip laflar yayılıyormuş. Bunun üzerine Arif’i yayınevinden kovdum. Dedim hem dedikodu yapıp hem yüzsüzce gelip oturmayın burada.

“Derken son olarak, duyuyorum, Bekir Ali Eriş’e şöyle demiş: Benim internetteki yazıma karşı cevap yazacakmış, vay nasıl silahlı devrim olmazmış. Bu çok önemli, çünkü burada silahlı devrimin ötesinde büyük bir şike var. Partinin dış kapısının mandalı bile olamayacak bir durumda olan Bekir parti içinde muhalefet olma rollerine bürünüyor. Şike burada. Buradan provokasyon geliyor. Bence eğer yazı yollarsa, partinin merkez organında yazı yazması için hiçbir neden olmadığı söylenmelidir. Bu adamın parti içi muhalif rolüne girmesine izin vermemek gerek.

“Kanımca geçmişte bu partinin üzerinden polis panzeri geçmiştir. ..Anahtar Bekir olabilir. ... Adamın kişiliği de provokatif.  Kritik bir dönemden geçiyoruz. Bence bu konuda çok dikkatli olunmalıdır.”  

11/6/2000 tarihinde Nihat’tan gelen yanıt:
”Sevgili Meriç,

”Bundan önce Bekir ve para konularında yolladığın metni görüştük.
”İkisinde de tam fikir birliği içindeyiz. …”

 
Dikkat edilirse çoğul konuşuyor Nihat. Yani parti yönetimini kastediyor.

Bu kişi daha sonraki tartışmalarda partinin websitesine yazığı mektupta bana ve Nihat’a bir sürü sıfat yakıştırdı. Önemli olan bize sıfat yakıştırması değildi, bu sıfatların tamamen kara çalma ve kuyruklu yalan olmasıydı.

Kendisi hakkında bilgi diğer mektuplarda da geçti. Korsan yayıncılık ve kasetçilik yaparak köşeyi dönerken, kirada oturmazken, durumu araba sahibi olacak kadar iyiyken, partiden profesyonel aylığı almıştır. Hem de işte çalışan asıl örgütçü yoldaşa işinden çık deyip, ona kendisinin üçte biri kadar profesyonel aylığı biçilmesini sağlamış, bunu da 8 ay ödememiştir.  Gazi, Zeytinburnu ve Okmeydanı örgütlenmelerini bu örgütçü yoldaş ve eşi yapmış, Bekir yıkmıştır. Daha da sayılabilir. 
iddianame
Vatandaştan
Özel sayı, Aralık 2011
Gazete dergi karışımı bir yayın. Gaze-der.
Lanet sistemin, yaşam adı altında dayattığı fatura ve kredi hammallığından zaman ve fırsat bulunduğunda güncellenir.  Daha önce tutamayacağım bir sözü verdiğim için okuyucudan özür dilerim.

Yayınevinin örgütlediği anmaya neden katılmadım
1. Nihat’a yenir yutulur olmayan, büyük haksızlıklar yapıldı. Emekli ikramiyesi çalındı. Aylığı vasıfsız işçi ücreti düzeyine çekildi. Adam rehin alındı, kanser edildi. Öldürülmüş olduğunu katmıyorum, çünkü bunu ben söyledim ve insanların çoğu bu görüşle henüz karşılaşmadılar. Bu konuda tavır almaları şimdilik beklenmeyebilir. Ama herkesin gözü önünde yapılan haksızlıklar konusuda hiçbir şey olmamış havası yaratılmakadır. Yine Nihat’ın sözleriyle, “benim bildiğim komünist partisi adalet demektir, haksızlıklara karşı çıkmak demektir”, “‘taraf olmam’ tutumu bile taraf almaktır.” (13/4/2000 tarihli bir mektubundan) Toplantıyı düzenleyenler taraf olmaktan şiddetle kaçınıyorlar. Sonra bizden de oraya gidip, hiçbir şey olmamış gibi iyi adamdı diye konuşmamızı bekliyorlar. İyi adamdıysa neden bu haksızlıklar yapıldı? Onların taraf almama tutumunu, aynen Nihat’ın dediği gibi, taraf almak olarak görüyorum.

2. Bana “değerli yoldaşlar” diye başlayan bir ileti geldi. Yukarıdaki konuda doğru tutum almayan kimsenin yoldaşı falan değilim ben. Nihat benim yoldaşımdıysa, ona yoldaşlığa asla sığmayacak şeyler yapanlar ya da yapıldığını açıklayıp tavır almayanlar benim yoldaşım olamazlar.

3. “Değerli yoldaşlar” diye başlayan ilk grup mesajı bana ve bir arkadaşımıza daha gönderilmişti. Ben bir soru sordum, gelen yanıtta tepedeki adreslere bir yenisi daha eklenmişti ve şöyle deniyordu: “Bu toplantı için Türkiye’de oturan ve önceden, yani hazırlık aşamasinda katkı sunmasının yararlı olacağını düşündüğüm üç yoldaşa daha mesajlarımı iletiyorum.” Eklenen adres Bekir Güven’in adresiydi. Beni Bekir Güven’le de yoldaş yaptılar! Bu kişi hakkında bilgiler hemen aşağıdaki yazıdadır.

4. Yalnızca eklenen adres değil eklenmeyen adres de çok anlamlıdır. Bekir Güven’in yararlı olacağı düşünülüyor ama Bedir Yöle’nin yararlı olacağı düşünülmüyor. Bunun yanısıra onun eşine de defalarca “dış kapının mandalı” diye hitap ediliyor. İçi dışına çıkmış, yarar ile zararın karıştırıldığı acıklı bir durum var.

5. Derken, ilk paragrafı şöyle olan bir mesaj geldi:
“Sayın Merih Kudsal-Akseymen

“Daha önce size de çağrımızı ilettiğim gibi İ. Nihat Akseymen’in onuncu ölüm yıldönümü nedeniyle 11 Aralık, Pazar günü, İstanbul’da Kadıköy Belediyesi Meclis Salonu’nda saat 14:00’de başlayacak bir anma etkinliği düzenledik. Siz de içinde olmak üzere Nihat’ın gençlik yıllarında ve daha sonraki mücadele yıllarında birlikte çalıştığı arkadaşları, yoldaşları bu toplantıda konuşmaya davet edildi.”

Bana tolantıya katılma çağrısı içeren hiçir şey gelmedi, afiş ya da duyuru geldi. Son cümle de bir davet gibi değil, eskiden yapılmış bir davetin haberi gibidir. Davet edilmişim de haberim yok. Türkçe bozuk. İçtenlik hak getire. Nedir bu zorakilik yaaa.. İçinizden gelmiyorsa net taraf alın ve anma yapmayın. Nihat’ı rozet gibi kullanmayın.
        

Bekir Güven hakkında
Ben 2000 yılının mayıs ya da haziran ayında partiye şu mektubu yazmışım:

“Değerli yoldaşlar,

“Bu mektubu iki ana nedenle yazıyorum.
“1. Yayınevine ilişkin plan projelerimizi, öneri ve değerlendirmelerimizi aktarmak.
….
“2. Bekir konusu.

“Bu konu da nereden çıktı diyeceksiniz. Anlatayım. Önce gelişen bir dizi olayı aktarayım.
                                                                                             (Devamı yan sütunda)
(Sayfa 7'deki yazının devamı)
Burada düpedüz kahpelik, kalleşlik vardır. İnsanlığın bittiği yerde zaten komünistlik olamaz. Provokasyon, hem de artık partinin tepesinden doğru yayılan provokasyon vardır. (Bu durum birçok başka sol örgüt için de geçerlidir. Sistem sol örgütleri dıştan saldırıyla çökertemeyecek kadar aciz olduğu için, onların tepelerindeki adamlarına bu işi gördürmektedir.) Provokasyonun birinci hedefi yoldaşın elini kolunu bağlamak, onu köşeye sıkıştırmaktır. İkinci hedefi ise başka birilerinin parti mallarına el koymasıdır. Yani RY para yemesin tartışması suyu bulandırmanın bir aracıdır. Bulanık suda avlanacak balıklar ise RY’nin hareket yeteneğinin ve komünist hareketin bütününe katkı sağlayacak parasal olanağın kısıtlanmasıdır. Partinin şahsında tüm komünist hareket provokatif bir saldırı altında, siz de saldıranlar arasındasınız. İstediğiniz kadar ağzınızı doldura doldura “parti” sözcüğünü kullanın.

Partiyi korumak, yalnızca para hesabıyla olmaz. Söz gelişi, para mı, RY mi bu partinin daha önemli bir varlığıdır? Bence RY. Partinin malını, parasını korumak adına yapılanlar RY gibi çok değerli bir kadroyu köşeye sıkıştırıyorsa, özellikle de onun bağımsızlığını engelliyorsa, bu partiyi korumak falan değil, ya sersemlik, ya hainliktir. Bunun sonunda partinin herşeyi gidecek demektir. Eğer apar topar emeklilik fonuna el konmasaydı, kasım ayında o partiden kuruş almadan geçinebilir duruma gelecekti. İngilizler bana vize vermezken yapılan ne idüğü belirsiz bir toplantıyla alel acele iş bitirildi. Şimdi o sizin gibi hasta ruhların elinden 1400 sterlin para alıyor. Nankörler. Emeklilik parasını cebinden ödemiş sayılacağı halde bunu yaptınız. Cebinden ödememiş olsa ve siz gerçekten komünist olsanız, onun emekliliğini hemen ödeyip, onun normal vasıflı işçi düzeyinde ve kimsenin eline bakmadan bağımsız yaşayabilmesini sağlardınız. Onunla anlaşmadığım tonla fikir olsa da, onun kanında komünizm için birşeyler yapmak akar. Herkes birşeyler yaparsa, tartışmayla ortaya doğrular çıkar. Siz ise kanı bozuk zavallılarsınız.

Komüniste özel mülk yasaktır diye bir kural yoktur. Herkesin özel malı kendinindir. Komünistlik, tek başına fakirlikle ya da zenginlikle ölçülemeyecek kadar kapsamlı ve derin bir olgudur. Komünist insan, hayatını verdiği bir davadan, malını elbette sakınmaz. Ancak bu, herhangi bir formülle anlatılamayan, insani ilişkilerde olması gereken saygı, sevgi, düşüncelilik gibi tüm etkenleri karşılıklı olarak içinde barındıran çok yönlü bir alış-veriştir. Parti almaz, partili verir. Parti aldığı borcu geri öder, partili durumuna göre geri alabilir ya da almayabilir. Partili verirse parti teşekkür eder, vermesze el koymaz. Partili zordaysa parti ona destek verir. Yani partiyle üyeleri, sempatizanları arasındaki ilişkide de karşılıklı sevgi, saygı, insanlık önemlidir. Parti sözcüğü de burada kendine parti diyen bir kuruluşu, yani sizin içinde bulunduğunuz durumu değil, sınıfı gerçekten temsil eden bir örgütlenmeyi anlatmaktadır. Sizin “para yedi” tartışmalarınız, kanımca onun var da benim niye yok kıskançlığından, kendinize acımaktan, RY’yle sidik yarıştırmaktan ya da karma İngiliz-Türk ajanlığından öte hiçbir kutsal anlam taşımamaktadır.

Sen en hafifinden haset ve dedikoducusun. Ankara’da ticarette dikiş tuturamadın, gittin orada dedikodu ve kuneglikle ayakta durmaya çalışıyorsun. Buradan giderken evinde kalmaya gittiğin arkadaşını neden bize söylemedin? Bekir’le yaptığın dedikodular anlaşılmasın diye mi? Türkiye’den verecek düzgün yaşam örneğin de yok çünkü burada kaldın ama bizim Türkiye’de yaşamadın. Zaten sana kal yayıncılık yapalım dedim, kalamam sele karşı bir şey yapılmaz dedin. Sonra gittin oraya legal parti ve RY para yedi dedikodusu ürettin. Sel dediğin kendin miydi? Kendi emekliliğin yok diye, başkalarınınkini de engelliyorsun. 1000 Çiçek’in kapatıldığı sayıda, bir çağrı yayınlanacaktı. 
                                                                                       (Devamı yan sütunda)

Vakıf ve emeklilik fonu çağrısı. Çok güzel plan projeler vardı ki sizler de emeklilik sahibi olacaktınız.  Nafiz’in (benim eşimin - EE) hep söylediği, neden herkesin emekliliğini düşünmediniz konusunda somut adım atıyorduk. Bu projelerin parasal altyapısı da vardı. Birileri bu projeleri engelleyip, sizleri provokasyon aracı olarak kullanmayı yeğledi. Bu birileri arasında üst katlarda bulunanlar da var. Bu nedenle çoğunluk ve kongre kararları hiçe sayılıyor. Paralar Türkiye’ye gönderilecek kararları aylarca yaşama geçirilmezken, bu kararlar RY para yedi dedikodularıyla bulanık sulara gömülüyor. Bu arada asıl RY’nin ve partinin paraları yeniyor.

Şimdi,  benim ayrılırken paraları partiye bağışladığım iddia ediliyorsa, hepsini geri istiyorum. 20 yıllık liderine böyle kalleşlik yapacak bir örgüte kuruş bile bırakmazdım. Bu durumda, bana olan borcunuzu derhal yoldaşa ödersiniz. Yok paralar benimdiyse ve benim dediğim gibi ben aile olarak onlara bıraktıysam, o zaman hemen emeklilik fonundan çaldığınız miktarı geri koyun ve çenenizi de kapatın. 

Aman abicim, siz illegalde kalın, yoksa komünizmin utanç kaynağı olacaksınız. Sefaletten evi bir türlü bitiremedik. Bitirince sizin insanlık düşkünü olduğunuzu, görünüşte bal şeker tartışsanız bile ancak insana yaraşacak komünizmle bir ilginizin olmadığını herkese duyuracağım. RY’ye yapılanları belki basın toplantısıyla bile duyururum. Halkın sizin gibi nankör kalleşleri tanıması, orada RY’ye takkadanak da yapmayasınız diye durumun duyurulması gerekiyor.

Neden mesaj gönderiyorsun ki? Kişilik olarak düştüğün düzeyi de anlayamıyorum. Ben antika eşya değilim, beni sevmen için artık ne neden var ki, sevgiyle diye not düşüyorsun? Kongrede en başta ben uğraştım o kararların çıkması için. Sen buna şerefsizlik diyorsan, ne bok yemeye sevgiyle diye mesaj yazıyorsun? Yoksa sen artık şerefsizleri mi çok seviyorsun?

Rehinenizin başının etini daha fazla yemeyesiniz diye şunu da belirteyim: Ben
internet sitesine yazı yazdım ama site geri yolladı. Siteye aktarsın diye yoldaşa yolladım. Bana, gerçekten yorgun bir tonda, artık bu para tartışmalarından yoruldum dedi ve ben de onun hatırı için geri çektim. Ben nasıl yangın sözcüğünü duyunca sıkıntıya düşüyorsam, o da para sözcüğünü duyunca... Yani yoldaşa kalsa, bu konuları duymak istemiyor. Onun için sanmayın ki benim yaptıklarım ve yapacaklarım onunla bağlıdır. Siz hep yalaka oldunuz, şimdi madalyonun öteki nankör yüzü görünüyor. Ben hep dost oldum ve yine dostum. Sevgi ve insanlıktan anlamadığınız için, ya yalakalık ya nankörlük kalleşlik açmazı çerçevesinde düşünmeyin. Beni kendi ölçülerinizle ya da daha doğrusu ölçüsüzlüklerinizle değerlendirmeyin.   

Yoldaşın emeklilik fonundan alınan bina ya da aynı miktarda para geri verilmediği sürece, ve sizler de yoldaştan bu dediğim fiili adımla özür dilemediğiniz sürece, benim değil yoldaşım, dostum, komşum  bile olmanız için hiçbir neden yok. Kalbimde yalnızca insanlara yer var. Komünistlik taslamak yetmiyor. Önce insan olmak gerekiyor. İnsan olamayanın komünist hiç olamayacağını hayat çok güzel gösteriyor.  

Cevap hakkın vardır. Ama onun dışında artık bana dost postuna bürünüp mesaj yollama.                                                                          
Nihat'a takkadanak diyen mektubu yazan, babamız ölünce sevgiyle başsağlığı diliyor
Belkemiksizliğin bu kadarı da artık fazla geliyor